TURİSTİKÜLTÜREL ROTALAR


ULUS & KALE BÖLGESİ & ALTINDAĞ
Ankara Kalesi


^Kelime anlamı “Kutsal Bilgelik” anlamına gelen Ayasofya'nın tarihi, Roma İmparatorluğu dönemine kadar uzanıyor. İlk olarak bir kilise olarak inşa edilen yapı, daha sonra camiye çevrilmiş ve günümüzde yeniden cami olarak hizmet veriyor. Bu süreç içerisinde, Ayasofya birçok kez yıkılmış, yeniden inşa edilmiş ve farklı kültürlerin izlerini taşımış. Bu muazzam yapı, hem mimarisiyle hem de tarihiyle beni her zaman büyülemeyi başarmıştır.
^Ayasofya'nın bulunduğu aynı yerde tam 3 kez inşa edilmiş olması bunlardan ilki aslında. İlk kez 360 yılında bir ahşap yapılı bazilika şeklinde inşasına başlanmış olup, çıkan isyan sonucu yanan 1.Ayasofya, sonradan II.Theodosius tarafından 415 yılında tekrar yapılmış. Nika isyanında 2. Ayasofya’nın da yanmasıyla birlikte 532 yılında İmparator Iustinianus’un emri ile yer yüzünün en büyük mabedinin inşasının emri veriliyor. Böylece, Bizans imparatoru Iustinianus tarafından, 532-537 yılları arasında 5 yıl gibi oldukça kısa bir sürede İstanbul’un tarihi yarımadasındaki eski şehir merkezine inşa ettiriliyor. Bizans İmparatorluğu’nun İstanbul’da yaptığı en büyük kilise olduğundan Hristiyanlar için halen oldukça önemli bir yere sahip...
^Son olarak, Ayasofya ile ilgili efsaneleri duymuş olanlarınız vardır aranızda. Ayasofya’nın inşasında dünyanın “yedi ikliminde” bulunan çok kıymetli taşların kullanıldığına vurgu yapan Evliya Çelebi'ye kulak verelim: “Yedi iklimden türlü türlü, renk renk şaşılacak bukalemun nakşında iri mermerler, gemilerle taşındı ve Ferhat ayarında sanatkarlar, üstatlar eliyle keskin yerleri aşında, yani tıraşlanıp düzeltildi. O denli büyük himmet gösterdiler ki, caminin yarısını 7 senede tamamladılar.”
^Haftanın her günü ziyarete açık ama özellikle Cuma namazı sırasında ziyaretçi kabul edilmiyor. Kış ziyaret saatleri 9.00-17.00, yaz döneminde ziyaret saatleri de 9.00-19.00 arasında.

^Ayasofya'yı gezdikten sonra Dikilitaş'ın hemen yanıbaşında bulunan, Defter-i Hakani Nezareti binasında ziyarete açılan ve Ayasofya’nın yaklaşık 1700 yıllık tarihini anlatan Ayasofya Tarih ve Deneyim Müzesini sesli rehber eşliğinde ziyaret etmeyi unutmayın!


Anadolu Medeniyetleri Müzesi
^İstanbul’un fethinin ardından Fatih Sultan Mehmed tarafından 1460-1478 yılları arasında yaptırılmış olup kendisinden sonra gelen padişahların yaptırdıkları ilave yapılarla günümüzdeki hâlini almış. Osmanlı İmparatorluğu'nun 600 yıllık tarihinin 400 yılı boyunca, devletin idare merkezi olarak kullanılmış.
^1985 yılında UNESCO Dünya Mirasları Listesi'ne giren tarihî eserlerin en başında gelen Topkapı Sarayı'nın 3 Nisan 1924'te müze hâline getirilmesiyle birlikte Cumhuriyet’in ilk müzesi olma özelliğini taşıdığını biliyor muydunuz?
^Saray 4 bölümden meydana geliyor: Hizmet ve koruma alanı Bîrun, idarî merkez Dîvân-ı Hümâyun, eğitim alanı Enderûn ve padişahların özel yaşam alanı olan Harem. Her bir bölümü de gezerek hem Osmanlı İmparatorluğu'nun zengin ve ihtişamlı kültürel mozaiğine şahit olmanızı şiddetle tavsiye ederim!
^Müze bölümünde ise Osmanlı İmparatorluğu'na ait birbirinden değerli eserleri görmek mümkün ki bu eserler arasında kaftanlar, mücevherler, silahlar, el yazmaları var. Topkapı Sarayı'nı gezerken, sadece tarihi bir yapıyı değil, aynı zamanda bir kültürü, bir yaşam tarzını da keşfetmiş oldum. Burası Osmanlı İmparatorluğu'nun ihtişamlı günlerinden günümüze kadar uzanan bir zaman tüneli gibi!..
^Yalnızca Salı günü ziyarete kapalı; bunun haricindeki tüm günlerde 9.00-17.00 arasında ziyaret edilebiliyor. Birkaç saatinizi ayırmanız gereken zenginlikte bir müze olduğundan rahat giysiler giymenizi tavsiye ederim. Müzekart sahiplerine Aya İrini ve Harem dışındaki tüm bölümler ücretsiz ancak Müzekart'ın yanında kimlik sorgusu da yapıldığından kimliğinizin de yanınızda olduğundan emin olun. Biletler yalnızca sarayın bilet satış gişesi bölümünden alınabiliyor; o yüzden erken sıraya girmekte fayda var. Her sene 1 Ocak Yılbaşı, Ramazan ve Kurban Bayramları’nın 1. gününde saray ziyarete kapalı.
^Dünyada en çok bilinen elmaslardan biri olan Kaşıkçı Elması Topkapı Sarayı'nın Hazine Daire'sinde sergileniyor. Elmasın adının nereden geldiği hakkında çeşitli rivayetler bulunsa da bunlardan en çok kabul göreni elmasın kesiminin oval olması ve dolayısıyla da kaşığa benzemesindendir. Diğer bir rivayete göre, 1699 yılında İstanbul’da bir çöplükte dolaşan bir adam yuvarlak bir taş bulur. Bir kaşıkçıya giderek bu taşı üç tahta kaşığa değişir. Kaşıkçı da bu taşı bir kuyumcuya değerinin çok altında satar. Kuyumcu taşı arkadaşlarından birine gösterir ve böylece taşın aslında oldukça kıymetli bir elmas olduğu anlaşılınca herkes elmasın peşine düşse de Kuyumcubaşı elmasın peşindeki tüm taliplilerine keselerce altın vererek elması satın alır. Elmasın paha biçilemez bir parça olduğu en son dönemin Padişahı IV. Mehmet'in kulağına kadar gelir ve en son elması Padişah satın alır. İşlenmek üzere Saray hazinesine getirilen taşın incelenmesi neticesinde ise meydana 86 karatlık nadide bir elmas çıkar. Başka bir rivayete göre de, 1774 yılında Pigot adında bir Fransız subayı, bu elması satın alıp Fransa'ya götürür ve bir süre sonra tekrardan satılığa çıkartılan elması Napolyon'un annesi satın alır. Ancak, annesi Napolyon sürgüne gönderildiği zaman oğlunu kurtarabilmek için elması mecburen satışa çıkarır ve o sıralarda Fransa'da bulunan Tepedelenli Ali Paşa elması satın alır. Sultan II. Mahmud zamanında, Tepedelenli Ali Paşa, devlete karşı ayaklanır ve bu nedenle öldürülmesiyle birlikte paşanın tüm varlıklarına el konulur ve böylelikle elmas hazineye girmiş olur.


Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi
^Balat semtinde yer alan Kırmızı Mektep, İstanbul'da beni eşsiz mimarisiyle kendisine hayran bırakan yapıların başında gelir ki ne zaman önünden geçsem 19. yüzyılın neoklasik mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan kızıl tuğlalı dış cephe mimarisi olsun, iç mekandaki ince işlemeleri ve süslemeleri olsun tarihin mimariyle vücut bulmuş hali olarak beni büyülemeyi başarır...
^Fatih Sultan Mehmet'in izniyle, Patrik Gennadios Scholarios tarafından 1454 yılında bir okul olarak kurulmuş. Ancak, günümüzdeki görkemli binası 19. yüzyılda, 1881-1883 yılları arasında inşa edilmiş. Okulun bugünkü binası, 19. yüzyılın en önemli mimarlarından biri olan ve Fener Rum Erkek Lisesi mezunları arasında bulunan mimar Dimadis tarafından inşa ediliyor. Kırmızı Mektep'in inşasında Marsilya'dan özel olarak getirilen ateş tuğlalar kullanılmış ve bu yüzdendir ki bu tuğlaların yoğun kullanımı okulun halk arasında Kırmızı Mektep olarak anılmasına yol açmıştır.
^Dikkat çeken diğer bir detay ise binanın kuşbakışı görünümünün bir kartalı andırması. Binanın girişinde ise Yunan alfabesi ile "Patrikhaneye Bağlı Milletin Büyük Okulu" yazıyor ki bundan dolayı günümüzde hala Rumlar arasında Milletin Büyük Okulu olarak da anılıyor. Halen İstanbul'da Türkçe ve Yunanca olarak eğitim vermeye devam ediyor ve Zoğrafyon Rum Lisesinden sonra en fazla öğrenciye sahip ikinci Rum okulu olma özelliğini taşıyor. Okulu ziyaret ederken burasının sadece büyüleyici bir mimariye sahip tarihi bina olmakla kalmayıp, aynı zamanda İstanbul'un kültürel mirasının da önemli bir parçası olduğunu ve yüzyıllar boyunca birçok öğrenci yetiştirmiş ve şehrin kültürel hayatında önemli bir rol oynamış bir şaheser olduğunu hissederek gezmeniz dileğiyle...
^Okul, kapılarını her yıl geleneksel olarak düzenlenen yılbaşı kermesi ile Aralık ayı ortalarında açıyor ve tam tarih Instagram veya Biletino gibi mecralardan takip edilebiliyor. Hem satışa sunulan otantik yurt dışı menşeli ürünleri hem de okulun içerisindeki tarihi sıralara ve mimariye tanıklık edebilmek için sabahın erken saatlerinde gelmenizi ve biletler tükenmeden bir an önce biletinizi almayı unutmayın!


Rahmi M. Koç Müzesi Ankara
^Yolunuz Balat'a düştüğünde Haliç kıyısında saklı kalmış bir hazineyi, Demir Kilise olarak da bilinen Sveti Stefan Bulgar Kilisesi'ni es geçmeyin çünkü burası sadece bir kilise değil, aynı zamanda bir mühendislik harikası!
^25 Ekim 1859 yılında Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde görev almış Bulgar devlet adamı İstefanaki Bey adına tamamen demirden inşa edilen bu kilise, halen dünyanın tamamı demirden yapılmış tek Ortodoks kilisesi olması dolayısıyla dünyada eşi benzeri olmayan bir yapı! 500 ton demir kullanılarak haç şeklinde inşa edilen kilise ustaların ellerinde adeta bir sanat eserine dönüşmüş...
^Avusturya'nın başkenti Viyana'da hazırlanan döküm ve metal aksamları gemilere yüklenerek Balat'a getirilen ve Haliç'in kıyısına monte edilen bu eşsiz yapı, dünyanın ilk prefabrik yapıları arasında kabul ediliyor.
^Kilisenin alt katına yapılan sanat galerisinde hem kilisenin tarihi serüvenini hem de Bulgar cemaatinin mensuplarının sahip oldukları kültürel yaşamdan kesitleri görebiliyorsunuz. Din kültürünü merak edenlerin mutlaka uğraması gereken türden bir galeri...
^Demir Kilise'nin bulunduğu konum, Haliç'e hakim bir tepede yer alıyor ki buradan da Haliç'in eşsiz manzarasını seyredebilirsiniz.
^Haftanın her günü 9.00-17.00 arasında ziyarete açık. Pazar günleri ayin zamanı olduğundan ziyaret saatlerinin değişkenlik gösterebileceğini de unutmamak lazım.


Pirinç Han
^Sultan I. Ahmet tarafından 1609-1617 yılları arasında, Mimar Sinan'ın yetiştirdiği öğrencilerden biri olan Sedefkar Mehmet Ağa'ya yaptırılan caminin duvarlarında yoğunlukla mavi renkli İznik çinileri bulunduğu için Mavi Camii ya da Blue Mosque olarak da anılır.
^Camiye girdiğinizde duvarlarında her biri birer sanat eseri olan İznik çinilerinin yanısıra kubbe süslemelerine de mutlaka hayran kalacaksınız.. Yapının mimari ve sanatsal açıdan takdire şayan özelliği 20.000'i aşkın İznik çinisiyle bezenmesi ve altı minareye sahip ilk Osmanlı camisi olması.
^Külliyesiyle birlikte, İstanbul'daki en büyük eserlerden biridir ki bu külliyenin içinde bir cami, medreseler, hünkar kasrı, arasta, dükkânlar, hamam, çeşme, sebiller, türbe, sıbyan mektebi (Osmanlı İmparatorluğu'nda ilköğretim kurumlarına verilen isim) vb. binalar bulunuyor. Maalesef bu yapıların bir kısmı günümüze ulaşamamıştır.
^Caminin tasarımı Osmanlı cami mimarisi ile Bizans kilise mimarisinin büyüleyici bir sentezi olarak kabul edilir. Komşusu olan Ayasofya'dan bir tutam Bizans esintileri içermesinin yanı sıra alışılagelmiş İslami mimarisi ağırlıklı bir tasarım harikasıdır.
^Ziyaret saatleri yaz ve kış dönemine göre değişkenlik gösterebiliyor: Ziyaret saatleri yaz dönemi 8:30 – 18:30, kış dönemi ise 8:30 – 17:00
^Cuma günleri ise caminin ibadete ayrılan bölümü ziyarete kapatılıyor, 14.30’da açılıyor. Özellikle yaz aylarında yoğunluktan ötürü 1 saat kadar sıra bekleyebilirsiniz; bunu da hatırlatmak istedim.
^Caminin bulunduğu tarihi Sultanahmet meydanı ya da Osmanlı dönemindeki adıyla At Meydanının da tarihçesine kısa bir değinmek gerekir ki meydanda bulunan önemli yapıtları gezerken meydanın tarih boyunca taşıdığı önem ile birlikte günümüzdeki eserlerin büyüleyici mimarisi arasında bir bağ kurabilesiniz.. Bu meydanda es geçmemeniz gereken birçok yapı var ki bunların başlıcaları Çemberlitaş Sütunu, Yılanlı Sütun, Örme Dikilitaş, Theodosius Dikilitaşı, Alman Çeşmesi ve Sultan III. Ahmet Çeşmesi.


Suluhan Kervansarayı
^Haftanın her günü 9.00-17.00 arasında ziyarete açık. Müzekartınız varsa ücretsiz olarak ziyaret edebilirsiniz.
^1914 yılında Evkaf-ı İslamiye Müzesi adıyla Süleymaniye Külliyesinin İmaret bölümünde kurulan müze, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu döneminde açılan son müze olması itibariyle ayrı bir öneme sahip. Cumhuriyetin ilanından sonra da Türk ve İslam Eserleri Müzesi adını almış ve 1983 yılında artık günümüzde içinde bulunduğu İbrahim Paşa Sarayı'na taşınmış.
^İslâm sanatı eserlerini topluca kapsayan ilk Türk müzesi olarak kabul edildiği için Sultanahmet Meydanı'nda Ayasofya Tarih ve Deneyim Müzesinin hemen yanında.
^Barındırdığı nadir eserlerle alanında dünyanın önde gelen müzelerinden biri olduğundan ve Türk ve İslam coğrafyasında kurulan çok sayıda medeniyetin sanatsal ürünlerinin sergilendiği bir müze olması itibariyle bu denli zengin eser yelpazesine sahip olması başlı başına bir ziyaret sebebi.
^Müzede sergilenen kıymetli eserlerden başlıcaları Şam Evrakları, Cizre Ulu Cami Kapı Kanatları ve Tokmağı, Çifte Sütunce, Askı Buhurdan, Askı Kandil (Galeride sırasıyla bu eserleri görebilirsiniz)


Azize Tereza Kilisesi
^Haftanın her günü 9.00-22.00 arasında ziyarete açık. Müzekart burada geçerli değil.
^Latince ismi Basilica Cisterna olan Yerebatan Sarnıcı, Bizans İmparatoru Justinianus döneminde İstanbul'da şehrin su ihtiyacını karşılamak üzere 526-527 senelerinde yaptırılmış kapalı su sarnıcıdır.
^Sarnıç, sergiler, çağdaş sanat gösterileri, kültür sanat etkinlikleri ve dinletilere de ev sahipliği yaptığından gezerken bu etkinliklerden birine denk gelirseniz bir taşla iki kuş vurabilirsiniz!
^Suyun içinden yükselen pek çok mermer sütun bulunması sebebiyle halk arasında Yerebatan Sarayı olarak anılmakla birlikte sarnıcın üzerinde daha önce bir bazilika bulunmasından dolayı da Bazilika Sarnıcı olarak adlandırılır.
^Yerebatan Sarnıcı'ndaki en dikkat çekici yapı şüphesiz Medusa başlarıdır. Medusa'nın hikâyesi, Bizans döneminden kalma mitolojik bir sembolle ilgili olmakla birlikte hem tarihi hem de mistik öğeler de barındırır.
^Medusa'nın Mitolojik Hikayesi: Medusa, Yunan mitolojisinde Gorgon adı verilen üç kız kardeşten biridir. Güzel bir kadın olan Medusa, tanrıça Athena'nın tapınağında Poseidon ile ilişkiye girdikten sonra Athena tarafından lanetleniyor ve saçları yılanlarla dolu korkunç bir yaratığa dönüştürülüyor. Efsaneye göre artık lanetli bir yaratık olan Medusa'ya bakan herkes taşa dönüşürmüş.
^Yerebatan Sarnıcı'ndaki Medusa başları: Sarnıçta, sütunlardan ikisinin kaideleri Medusa başlarıyla süslenmiş ve bu başlardan biri ters, diğeri yan şekilde yerleştirilmiş. Bunun sebepleri ile ilgili de birkaç teoriden bahsetmem gerekirse:
*Medusa'nın bakışlarının taşa çevirme gücüne inananlar, Medusa başlarını sarnıçta koruma sembolü olarak kullanmış olabileceğine ve Medusa'nın başının ters veya yan yerleştirilmesinin bu gücün etkisini dengelemek amacıyla olabileceğine inanmış.
*Bir diğer teoriye göre, Bizanslılar antik dönem yapılarından malzemeleri alıp yeniden kullandıklarından Medusa başlarının da başka bir yapıdan alınarak sarnıca yerleştirilmiş olabileceği ve ters ya da yan durmalarının da tamamen tesadüfi olabileceği rivayet edilir.
*Son olarak, Medusa'nın sembolünün pagan inanışlardan Hristiyanlık dönemine geçişi simgeleyebileceği, ters ya da yan yerleştirilmiş başların bu eski inançların güçsüzleştirilmesini ve Hristiyanlık'ın zaferini de ifade ediyor olabileceği inanışı vardır.


Hitit Antik
^Haftanın her günü 9.00-19.00 arasında ziyarete açık. Müzekartı burada geçerli değil.
^Theodosius Sarnıcı olarak da anılan Şerefiye Sarnıcı, İstanbul'un en eski su yapılarından biri ve İmparator II.Theodosius (408 – 450) döneminde yapıldığı öngörülüyor. Sarnıcın yapılma nedeni ise Bozdoğan Kemeri vasıtasıyla su depolanmasını sağlamak. Zaten, 4. yüzyılda yapılan Binbirdirek Sarnıcı ve 6. yüzyılda yaptırılan Yerebatan Sarnıcı ile birlikte Şerefiye Sarnıcı yüzyıllar boyunca İstanbul'un su ihtiyacını karşılamış bir yapıt olduğundan şehir için ne denli büyük bir öneme sahip olduğu su götürmez bir gerçek...
^Dünyanın 360 derece projeksiyon haritalama sisteminin entegre edildiği en eski yapı olan Şerefiye Sarnıcı'nda sadece tarihi sütunlarının büyüleyici ambiyansını değil aynı zamanda çeşitli sanatsal etkinliklerin yanısıra projeksiyon ile sarnıcın her tarafına yansıtılan lazer gösterilerini de kaçırmamanızı şiddetle tavsiye ederim. Ziyaretim sırasında denk geldiğim gösteriler arasında beni en çok büyüleyen Atatürk'ün silüetinin yansıtıldığı gösteriyle birlikte tüm sarnıç boyunca akan bir şelaleden dökülen suların yarattığı ferahlık hissini buram buram aksettiren muazzam lazerli gösteri olmuştu!






Augustus Tapınağı
^Haftanın her günü 10.00-17.00 arasında ziyarete açık. Müzekartı burada geçerli değil.
^Antik Bizans kaynaklarına göre 4. yüzyılda Bizans İmparatoru I. Konstantin devrinde, Roma kökenli senatör Philoksenos tarafından yaptırılmış. Bu yüzden de PhiIoksenos sarnıcı olarak da bilinen Binbirdirek Sarnıcı, İstanbul'daki ikinci büyük sarnıç olması itibariyle ayrı bir öneme sahip.
^Sütun gövdelerine işlenmiş Yunan harflerinin, sarnıcın yapımında çalışan ve sütunları işleyen taşçıların işaretleri olduğu bilinir.
^Osmanlı döneminde sarnıcın içinde artık su bulunmadığından sarnıçta ipek ve iplik işçileri çalışmaya başlamış. Tam da bu dönemde karanlığın içerisinde sayısız gibi görülen sütunlar bulunması sebebiyle adının o zamanlardan beri Binbirdirek Sarnıcı olarak anıldığı rivayet edilir.


Hacı Bayram-ı Velî Cami
^Roma imparatoru Valens tarafından 4. yüzyılda tamamlandığından “Valens Su Kemeri” adıyla da anılan kemer, zamanında tamamı 250 kilometre civarında olan muazzam bir su taşıma sisteminin parçasıymış. Geç Roma ve Bizans devirlerinin yanı sıra Osmanlı devri boyunca şehrin şehrin su ihtiyacının karşılanmasında da büyük role sahipmiş...
^Özellikle yolunuz Beyoğlu'na düşecekse, yolunuzu Saraçhane taraflarına çevirip bu kemerin altından sürüşünüzü keyiflendirmenizi ayrıca öneririm!..


Ankara Roma Hamamı ve Antik Kenti
^Haftanın her günü 7:00 - 20:00 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz.
^Eminönü'nde Yeni Camii'nin hemen arkasında ve Çiçek Pazarı'nın yanında göreceğiniz bu ihtişamlı çarşı, İstanbul'un en eski kapalı çarşılarından biri. Yeni Cami külliyesinin arastası olarak, caminin giderlerini karşılamak amacıyla 1664 yılında Hassa Baş Mimarı (Osmanlı Devleti'nde padişah için çalışan saray mimarlarına verilen unvan.) Mustafa Ağa tarafından inşası tamamlanmış.
^Çarşı, 17. yüzyılda Yeni Çarşı ve Valide Çarşısı adları ile anılıyormuş. Ancak, tabi çarşı Mısır’dan alınan vergilerle inşa edildiğinden, dükkânlarında satılan ürünlerin çoğunlukla Mısır’dan gelen eşya ve baharatlardan oluşması sebebiyle, 18. yüzyılın ortalarından itibaren Mısır Çarşısı olarak anılmaya başlamış.
^Çarşı ile ilgili dikkatimi çeken enteresan yönlerden biri de çarşının iki ucunda bulunan ana giriş kapılarının üst katlarının zamanında çarşı esnafının halka ve kendi aralarında yaşadıkları hukuki sorunlara bakan Ticaret Mahkemeleri olarak kullanılması...
^Çarşının nev-i şahsına münhasır geleneklerle dolu bir geçmişi olduğunu bir örnekle daha açıklamak gerekirse: Önceleri bazı dükkanların saçaklarında dükkânı simgeleyen yangın kulesi, kayık, makas, püskül vb. bir sembol kullanılırmış ki bu sayede dükkanların daha rahat hangi mal veya hizmet sunduğu daha rahat anlaşılsın.
^Çarşı tarihi boyunca iki büyük yangın geçirmiş ve bu sebeple 1940-1943 ve 2015-2018 tarihlerinde restorasyon görmüş. Son olarak da 1940-1943 yılları arasında İstanbul Belediyesi tarafından restore edilerek bugünkü yapısına ulaşmış.
^Bu çarşının bitki örtüsü aktarlardan oluştuğundan burada daha ziyade ilaçlar, baharatlar, çiçek tohumları, nadir bitki kökleri gibi nostaljik ürünler bulunuyor. Bunların yanı sıra; kuruyemişçilerin, şarküteri ürünlerinin, lokum çeşitlerinin satıldığı dükkânların yanı sıra kuyumcuların ve hediyelik eşya dükkanlarının da harman olduğu bir yer aslında.


Aslanhane (Ahi Şerafettin) Cami
^Pazar günleri ve dini bayramların ilk günü hariç her gün 8:30 - 19:00 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz.
^Beyazıt, Nuruosmaniye ve Mercan semtlerinin ortasında yer alan dünyanın en büyük çarşılarından ve en eski kapalı çarşılarından birinden bahsediyoruz..
^Kapalıçarşı'da yaklaşık 4.000 dükkân bulunduğu söyleniyor ki zaten buraya geldiğinizde adım başı sıralanan rengarenk otantik dükkanlarda Türk el sanatlarından seramiklere, cam işçiliğinden mozaiklere kadar zengin hediyelik eşya seçenekleri başta olmak üzere aradığınız birçok şeyi bulabilirsiniz.
^Fatih Sultan Mehmet tarafından inşa ettirilen Kapalı Çarşı'nın inşaatına başladığı yıl olan 1460 yılı çarşının kuruluş tarihi olarak kabul edildiğinden sıklıkla dünyanın ilk alışveriş merkezi olarak anılır.
^Çarşıdaki dükkan isimlerine bakacak olursak önceden buranın ne amaçla kullanıldığını anlayabiliyorsunuz:
Kapılar: Kuyumcular, Nuruosmaniye, Sepetçihan, Takkeciler, Tavukpazarı, Zenneciler, Beyazıt, Çarşıkapı ve Mahmutpaşa
Sokaklar: Ağa, Altuncular, Acıçeşme, Aynacılar, Basmacılar, Çuhacıhanı, Fesçiler, İplikçiler, Kalpakçılar, Ressam, Takkeciler, Terzibaşı, Yorgancılar, Yüncühasan, Zenneciler.
Hanlar: Ağa, Astarcı, Bodrum, Cebeci, Çuhacı, Kapılar, Kaşıkçı, Kebapçı, Kızlarağası, Sarnıçlı, Sorguçlu, Yolgeçen, Zincirli, Evliya.


Ahi Elvan Cami
^Osmani ve Nuruosmani adlarıyla da bilinen ve "Osmanlı'nın nuru" anlamına gelen Nuruosmaniye Camii II. Osman tarafından 1755 yılında tamamlanmıştır.


^Kapalıçarşı'nın girişinde yer alan caminin en dikkat çekici özelliği İstanbul'da inşa edilmiş ilk barok (17. yüzyılda İtalya'da başlayan bir mimari, sanat ve giyim tarzı olup aşırı süslemeler, kıvrımlı hatlar, yuvarlak şekiller, kabarık formlar ve zengin renkler alamet-i farikasıdır) özellikli cami olması ve kubbe kemerlerinin duvar üzerindeki bitiminde bir kuşak halinde Fetih Suresi yazılı olmasıdır.


^Adını, padişah III. Osman’dan ve caminin içindeki ışıktan aldığı söylenen Nuruosmaniye'nin Osmanlı mimarisinde türünün tek örneği olan revaklı (sırtı bağlı bulunduğu binaya dayalı, ön cephesi açık, üstü örtülü ve örtüsü sütunlarla taşınan mekana verilen ad) ve köşeli avlusunda mutlaka huzur voltaları atmayı da unutmayın derim!
^Pazar ve pazartesi günleri dışında hafta içi her gün 8.00-17.30 arasında ziyaret edebilirsiniz.


Zincirli Cami
^Namaz saatleri dışında genellikle 10:00-19:00 arası ziyaret edebilirsiniz.
^Eminönü'ne ayak bastığınızda görkemiyle sizi karşılayan ilk eserlerden biri de Mısır Çarşısının hemen yanıbaşında konumlanan, nam-ı diğer Valide Sultan Camii, İstanbul'da 1597 yılında Sultan III. Murad'ın eşi Safiye Sultan'ın emriyle temeli atılan ve 1665'te dönemin padişahı IV. Mehmed'in annesi Turhan Hatice Sultan'ın sponsorluğunda tamamlanıp ibadete açılan camidir.
^Osmanlı dönemi Türk mimarisinde yapımı en uzun sürede tamamlanabilen cami olarak bilinen Yeni Camiinin temelleri ilk atıldığında, deniz kenarında konumlanmasından dolayı sular altına kalma riski nedeniyle bir süre yapımına devam edilememiş. Ardından III. Mehmet’in ölümü ve camiyi yaptıran annesinin sürgüne gönderilmesi caminin inşaatını tamamen durdurmuş. 1637 yılında kaderine terk edilen caminin inşaatına tekrardan başlansa da yüksek inşaat maliyeti ve vergiler sebebiyle inşaat tekrar durmuş. Halk da zaten yüksek vergilere sebep olduğu için camiyi o dönemde “Zulmiye” camii olarak adlandırmış. 1660 yılında çıkan yangında, bitmeyen cami de harap olmuş ve yangın sonrasında tekrar dan inşa edilen cami, 1665 yılında artık tamamlanmış ama tabi halk camiye o tarihten itibaren hep “Yeni” demiş. Böylece, camiinin bugünkü adı günümüze kadar gelmeyi başarmış.






Ankara Vakıf Eserleri Müzesi
^Haftanın her günü 9:00 - 18:00 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz. Müzekartınız varsa da ücretsiz girebiliyorsunuz.
^Müzeciliğin kurumsal olarak ortaya çıkışı İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin 1869 yılında ‘Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi)’ adı altında kurulmasına dayanıyor ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri binası da aslında dünyada müze binası olarak inşa edilmiş ender yapılardan biri olma özelliği taşıyor. Türkiye'nin müze olarak inşa edilen en eski binası aynı zamanda.






En Eski Aşk Şiiri-Yeni Sumer Dönemi-M.Ö. 2037-2029


Hayat Ağacı Önünde Ayakta Duran Cin-III.Assurnazirpal-M.Ö. 883-859
Mısır firavunu II. Ramses ile Hitit İmparatorluğu kralı III. Hattuşili arasında M.Ö. yaklaşık 1259'da imzalanan dünyanın ilk yazılı antlaşması olan Kadeş Antlaşması




Müzisyenler-M.Ö.8.yy-Hitit Dönemi


Yeni Krallık Dönemi Mezar Taşı-M.Ö. 1550-1070: Üstte, solda elinde iki buğday başağı arasında doğramacı kalemi tutan Amon-Mose ve karısı oturmakta, karşılarında oğulları Honsu her ikisine armağan sunmakta. Sağda anne ve babasına kurban sunan Neferonpet. Altta, oturmuş bir çifte oğullar ve kızları armağanlar sunuyor.






Sümer Kralı-M.Ö.2500
Telloh-M.Ö. 3000
Tarhunta & Varpalava - M.Ö. 8.yy
^Müzenin içinde bir de "Müzenin Kahvesi" adlı bir kafeterya var; buradan dilerseniz müzenin ferah bahçesinde uygun fiyatla kahvenizi ve çayınızı yudumlayabilirsiniz. Burada atıştırmalık olarak da sandviç ve poğaca vb. seçenekler var ancak yemek namına karnınızı tam anlamıyla doyurabileceğiniz bir seçenek yok.
^İstanbul Arkeoloji Müzeleri üç ana birimden oluşan bir müzeler kompleksi diyebiliriz: Arkeoloji Müzesi, Eski Şark Eserleri Müzesi ve Çinili Köşk Müzesi. Çeşitli kültürlere ait 1 milyondan fazla eserle, dünyanın en büyük müzeleri arasında kabul ediliyor. En eski aşk şiirinden tutun da tarihin ilk bilinen uluslararası antlaşması olan Kadeş Antlaşması'na kadar birçok kadim ve nadide esere şahitlik edebilirsiniz...
^Osman Hamdi Bey'in talebi üzerine dönemin ünlü mimarı Alexandre Vallaury tarafından Çinili Köşk'ün karşısına inşa edilen bu müze 13 Haziran 1891'de ziyarete açılıyor ve o günden beri bu tarih Türkiye'de müzeciler günü olarak kutlanıyor.


Süleymaniye Camii
^Haftanın her günü namaz vakitleri hariç 9:00 - 18:00 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz.
^Mimar Sinan’ın kalfalık eseri olarak gördüğü Süleymaniye Camii, Kanuni Sultan Süleyman'ın emriyle 1551-1558 yılları arasında yapılmış. İstanbul'daki ibadethaneler arasında hem mimari hem de ambiyans olarak en göz kamaştırıcı ibadethanelerden biridir benim nazarımda.
^İstanbul'un en büyük camiilerinden olan Süleymaniye Camisinin bahçesinden özellikle gün batımı manzarasını seyre dalmanızı ayrıca tavsiye ederim ki bu, şehrin kaotik rabarbasından arınmak için küçük bir seans gibi gelecektir adeta...










^Caminin görkemli mimarisine uygun tarzda yapılan dört minaresi ve on şerefesi bulunuyor. "Cami minareleri" ve "Harem Minareleri" diye adlandırılan minareler, Kanuni’nin, İstanbul'un fethiyle dördüncü padişah; on şerefe de Osmanlı İmparatorluğu'nun 10. padişahı olduğuna işaret ediyor. Bu sembolizm camiinin mimarisinde sembolizme ne denli önem verildiğini de gözler önüne seriyor.
^Camiinin yanıbaşındaki türbeleri de ziyaret etmeden geçmeyin ki bu türbelerden biri Kanuni Sultan Süleyman'a, yanındaki türbe de hanımı Hürrem Sultan'a ait. Sembolik detaylara bir yenisini daha ekleyeyim: Kanuni Sultan Süleyman'ın türbesi kubbesi yıldızlarla bezenmiş gökyüzü imajını vermesi için, içeriden plakalar arasına yerleştirilmiş pırlantalarla süslenmiş.


Şehzadebaşı Camii
^Diğer adıyla Şehzade Camii ya da Şehzade Mehmet Camii, Kanuni Sultan Süleyman'ın emriyle 1543-1548 yılları arasında Mimar Sinan tarafından 22 yaşında ölen oğlu Şehzade Mehmed adına yaptırılmış.


^Mimar Sinan'ın "çıraklık eserimdir" dediği bu caminin türbesinin içindeki rengarenk çiniler de caminin dikkat çekici detaylarından...




Pertevniyal Valide Sultan Camii
^Sultan II. Mahmut'un eşi ve Sultan Abdülaziz'in annesi olan Pertevniyal Valide Sultan tarafından yaptırılan bu cami 1869-1871 yılları arasında inşa edilmiş.


^Caminin, neogotik (Modern mimaride eski tarzların özelliklerinin sıklıkla yeniden kullanıldığı, Orta Çağ'ın Gotik mimarisini idealleştiren ve 19. yüzyılda gelişen bir sanat ve mimari tarzı) tasarımıyla alışılagelmiş cami mimarilerinden farklı bir aurası olduğu hemen dikkatinizi çekecektir...


^Devlet ileri gelenlerinin ve din bilginlerinin katılımıyla düzenlenen büyük bir törenle caminin temeli atılmış. Rivayet odur ki Pertevniyal Sultan temel atma töreninini meydanı görebilen bir evin penceresinden izlemiş.
^Bu caminin yapılışında birçok önemli isim çalışmış. Caminin planı Balyan ailesi (18. ve 19. yüzyıllarda Osmanlı padişahları ve hanedanı tarafından yaptırılan birçok mimari esere imza atan ve çok sayıda mimar yetiştiren Ermeni bir aile) tarafından yapılmış. Aynı zamanda caminin mimarı ise Pierre Montani (İtalya'da doğan ve 19.yüzyılda Osmanlı kültür ve sanatında önemli rol oynayan bir mimar) olarak biliniyor. Çizim işlemleri konusunda da desinatör Osep görev almış.


Damat İbrahim Paşa Camii
^1720 yılında Sultan III. Ahmed'in Sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından yaptırılmış.


^Vezneciler metrosu çıkışından yürüme mesafesinde olan camiinin içinde bir de Türkistan Kültür Evi adlı kafeteryası var. Burada, farklı bir tat denemek isterseniz "Turanyum" adlı mavi renkli, yaban mersini özütünden yapılan bir çayı özellikle denemenizi tavsiye ederim. İçeceklerin yanı sıra Türkistan mutfağına ait çorbalar, pilav ve mantı da deneyebilirsiniz.


^Şehzadebaşı ve Damat İbrahim Paşa Camiilerinin tam orta noktası yeşil mermerli taşı da görmeden geçmeyin derim!


Yedikule Hisarı/Zindanları
^Pazartesi hariç haftanın her günü 10:00 - 16:00 saatleri arasında ziyarete açık. Pazartesi günleri kapalıdır.
^Türkiye'nin en eski açık hava müzelerinden biri olarak kabul edilen Yedikule Zindanları, gözlem kalesi görünümünde olduğundan Yedikule Hisarı diye de adlandırılır.




^390 yılında inşa edildiği tahmin edilen Yedikule Hisarı, aslında adından beklenilenilen aksine bir zindan yapma amacı ile değil, Roma'dan misafir gelen kralları ve yabancı sarayların mensuplarını görkemli bir şekilde karşılamak için yapılmış. Dönemin Roma İmparatoru I. Theodosius döneminde inşa edilen 4 kulenin ardından, Fatih Sultan Mehmet de İstanbul'un fethinden sonra 3 kule daha ekleyince kule sayisi 7'ye çıkmış ve artık nicelik olarak adının hakkını vermiş.








^Hisarı gündüz ve gece turları halinde 2 ayrı program halinde rehberler eşliğinde gezmek isterseniz Yedikule Hisarı resmi websitesinden doldurarak bu turlara katılabilirsiniz.
*Gündüz turları Cumartesi ve Pazar günü, farklı seanslarda ve 45 kişinin katılımıyla gerçekleştiriliyor. Yaş sınırlamasının olmadığı bu tur için kayıt olunan seansın başlama saatinden 20 dakika önce Yedikule Hisarı önünde hazır olmayı unutmayın!
*Her akşam Nostaljik Fenerli Gece Turu deneyimini de ayrıca deneyin derim! Ancak, bu tura 18 yaşından büyük olan katılımcılar kayıt olabiliyor ve rehberli turlar 20:00-21:00 ve 21:00-22:00 saatleri arasında 2 seans olarak yapılıyor.
^İşkenceleri ile ün salan hisara ilişkin efsaneye göre bu zindanlarda Paganlar da işkence görüyormuş. Fakat, Paganlar kendilerini acıya karşı direnme konusunda eğitmiş olduğundan yapılan işkencelere karşı dayanıklı davranıyorlarmış. Bu da işkenceyi yapan kişileri daha da öfkelendirdiğinden işkencenin şiddeti arttırılıyormuş ve zulümün boyutu büyüyünce, Paganlardan biri daha fazla dayanamayıp Latince bağırmaya başlamış. Pagan, bu haykırışında işkence gören insanların ruhlarının Hz.İsa'nın dünyaya geldiği güne kadar zindanların içine hapsolmasını, Mesih geldiğinde ise yerlerinden kalkarak bu işlencelerin hesabını sormak için bağırmalarını söylüyormuş. Yine bir başka rivayete göre zaman zaman zindandan Latince haykırışlar geldiği söylense de ben gittiğimde bu tarz bir haykırışa rastlamadım...
^Bizans ve Osmanlı dönemlerinde esirler ve mahkumlar burada cezalandırılıp işkence görürlermiş. İsmini de zaten alanda bulunan 7 kuleden almış: Genç Osman, Cephanelik, III. Ahmet, Hazine, Zindan, Top ve Bayrak.
Genç Osman Kulesi: Osmanlı padişahlarının arasındaki en genç isim olan Genç Osman bu alanın 2.katında öldürüldüğünden kule ismini buradan almış. Ayrıca, öldürülen kişilerin atıldığı yer olarak bilinen Yedikule Zindanları kanlı kuyusu da buradadır.
Cephanelik Kulesi: Dönemin cephane deposu olarak kullanıldığından ismi Cephanelik Kulesi olarak bilinirmiş. İki hapishane dışında devlet suçluları burada infaz ediliyormuş ki zaten gittiğinizde kirişlerle sabitlenmiş ahşap yapılardan anlayabiliyorsunuz.
Ill. Ahmet Kulesi: Kulenin adını III.Ahmet'ten almasının nedeni zamanında kulenin onarımında büyük katkısının bulunmasından ileri gelir. Ancak, tabi depremlere dayanamayan bu kule günümüze kadar gelmeyi maalesef başaramamış.
Hazine Kulesi: Adından da anlaşılacağı üzere bu kulede devletin hazinesi saklanıyormuş ama sonraları III. Murat ile başlayan devirde hazine tekrar sarayda tutulmaya baslanmış.
Zindan Kulesi: Kulenin bir diğer adi Kitabeler Kulesi'dir. Zindan amacıyla kullanılan iki kuleden birisi olan bu kulenin içinde bulunan ahşap bölümler de maalesef çıkan yangınlar sonucunda büyük hasar görmüş.
Top Kulesi: Çıkan yangınlarda hasar gören yerlerden bir diğeri olan bu kule de yine hapishane olarak kullanılıyormuş.
Bayrak Kulesi: Kulelerin arasındaki en sağlam yapı olarak nam salan bu kule, bayrağın dikili olduğu yerde yeniçeri askerleri de nöbet tutarmış.


Rüstem Paşa Camii
^Cami, her gün sabah namazından önce ziyarete açılır ve akşam namazından sonra kapanır. Cuma günleri ise cami, öğle namazı öncesi ve sonrası olmak üzere 12:00-14:00 saatleri arasında ziyarete kapalıdır.
^Tahtakale'de bulunan Rüstem Paşa Camii, Kanunî Sultan Süleyman'ın kızı Mihrimah Sultan'ın kocası Sadrazam Rüstem Paşa tarafından 1560 yılında inşa edilmiş.
^Bu caminin nev-i şahsına münhasır özelliklerinin başında iki yandan merdiven ile çıkılması geliyor. Bunun yanında, caminin kubbe etekleri çini süslemeleri ile süslenmiş ve bu çini dizaynları Osmanlı çini sanatının en güzel örneklerinden biri olarak kabul edildiğinden camiyi ziyaret ettiğinizde mutlaka bu çinileri inceleyerek gözünüzün pasını silmenizi tavsiye ederim.


^Cadde kotunda, bir dizi dükkânın üzerine inşa edilmiş olması da yine bu camiyi farklı kılan özelliklerden olmakla birlikte bu dükkanlar camiye hem fiziki hem de mali açıdan destek olmuş.




Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi (Aziz George Katedrali/Aya Yorgi Patrikhane Kilisesi)
^Pazar günleri 9:15-12:20 arasında yapılan ayin dışında haftanın diğer günleri 8:00-16:30 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz.
^Fener Rum Patrikhanesi ya da diğer adıyla Kostantiniyye Ekümenik Patrikhanesi, Hristiyanlığın Ortodoks mezhebini temsil eden Doğu Ortodoks Kilisesi'ni oluşturan 14 otosefal (Ortodoksluk'ta kendilerine ait bir baş tarafından yönetilen ve kendi kendilerine başpiskopos atayan Ortodoks kiliselerine verilen isim) kiliselerin ilkidir.
^6. yüzyıldan beri Ortodoksluğun merkezi olan İstanbul Fener Rum Ortodoks Patrikhanesine bağlı olan kilise, 1836 yılında inşa edilmiş. 1941 yılında çıkan bir yangınla tahrip olmuş ancak restorasyon çalışmaları ile birlikte 1991’de yeniden ibadete açılmış.
^Hristiyanlık alemi için ne denli önemli bir kilise olduğunu henüz girişteki sıkı güvenlik kontrolünden görebiliyorsunuz. O yüzden, özellikle bazı fanatik grupların saldırı olasılığına karşı bir önlem olarak güvenlikte biraz detaylı incelenebilirsiniz; şimdiden hazırlıklı olun ve sizlere tavsiyem turistlerin yoğun ilgisi nedeniyle beklememek adına sabah saatlerinde gelmeniz...
^Kiliseye girer girmez altın varaklı ikonalar ve estetik oyma detayları ile manevi bir dinginlik ruhunuza işliyor. Kiliseyi ziyaret ettiğinizde, çok değerli objelerle karşılaşacaksınız. Bunların içinde en çok dikkat çeken objeler arasında 5. yüzyıldan günümüze ulaşan bir taht, Hz. İsa’nın Kudüs’te kırbaçlandığı düşünülen bir sütun ve 3 azizeye ait bir ahit bulunuyor.


Surp Kevork Ermeni Kilisesi
^Nam-ı diğer Sulu Manastırı, İstanbul'da bulunan bir Ermeni Apostolik kilisesidir. 1031'de Bizans İmparatoru III. Romanos Arkirios tarafından yaptırılmış ve o dönemde Bizans'ın en görkemli kiliselerinden biriymiş.
^İstanbul'un Osmanlı egemenliğine geçmesinden sonra Sultan II. Mehmed tarafından Ermeni Patrikliği'ne tahsis edilmiş ve ilk Patrikhane kilisesi olmuştur.


^1660 ve 1866 yılındaki yangınlarda hasar görmesine rağmen 1885-1887 yılları arasında yeniden inşa edilerek günümüzdeki halini almış ve 1887 yılında da ibadete açılmış.
^Kilise dönem dönem birçok isimle anılmış. Bir dönem Rumlara, ardından tekrar Ermenilere tahsis edilmesinin iki toplum arasında yarattığı gerginlik ve çatışmalardan ötürü, halk arasında “Kanlı Kilise” olarak, Osmanlı uyruğundaki Müslümanlar tarafından ise altındaki ayazma (Rumların kutsal saydıkları kaynak, pınar ya da kuyu) ve büyük sarnıç sebebiyle “Sulu Manastır” olarak bilinirmiş.


Ahrida Sinagogu
^15. yüzyılın başlarında inşa edilen ve adını, kurucularının İstanbul'a göç ettikleri Makedon kenti Ohri'den alan Ahrida Sinagogu İstanbul'daki en geniş kapasiteli sinagog olarak biliniyor.
^Sinagogun dua kürsüsü tasarımıyla dikkatini çekeceği üzere bir gemi pruvasını andırıyor. Kürsünün tasarımına ilişkin bir rivayete göre Nuh’un Gemisi’ni anımsatıyor. Diğer bir iddiaya göre de Sefaradları (Yahudi-Roma savaşlarından sonra zorunlu göç ile İberya yarımadasına yerleşen ve 1492'de İspanya'dan çıkartılan Yahudi toplumuna verilen isim) İspanya’dan Osmanlı İmparatorluğu’na getiren Osmanlı kadırgalarını simgeliyor.


^24 Temmuz 1660 Büyük İstanbul Yangını sırasında harap olan yapı, geçmişte tarihimiz ile ilgili ilginç anılara da ev sahipliği yapmış. Osmanlı-Rusya savaşına katılan Osmanlı ordusunun zaferi için 18 Mayıs 1877'de burada bir dua töreni düzenlenmiş.




Fatih Camii
^Fatih Sultan Mehmet tarafından 1462 ile 1470 yılları arasında şehrin yedi tepesinden birine inşa edilmiş. Fethin ardından İstanbul'daki İslami hakimiyeti simgelemesi amaçlandığından İstanbul'a hakim bir tepeye yapıldığı rivayet edilir.
^29 Ocak 1932 yılında ilk Türkçe ezanın okunduğu cami olma özelliği taşıyor.
^Fatih Camii'nin kıbleye bakan duvarının hemen önünde Fatih Sultan Mehmet Han'ın türbesi de bulunuyor. Burada türbesi olan kişiler arasında Fatih'in eşi Gülbahar Valide Sultan, "Plevne Kahramanı" Gazi Osman Paşa ve Prevezeli Abidin Paşa da yer alıyor.
^Bizans devrinde, caminin bulunduğu tepede I. Konstantin'un döneminde yapılan Havariyyun Kilisesi olduğu düşünülmektedir. Hatta, Bizans imparatorlarının bu tepede gömüldüğüne inanılır.
^Haftanın her günü 9.00-18.00 arasında ziyaret edebilirsiniz ki özellikle avlu ve bahçe kısmında günün yorgunluğunu camiinin dinginliğiyle takas edebileceğiniz bir ambiyans sizi karşılayacak...


Kariye Camii
^Nam-ı diğer Azize Kurtarıcı Hora Kilisesi, Doğu Roma İmparatorluğu döneminde büyük bir yapı olan Khora Manastırı’nın merkezini oluşturan ve İsa’ya adanmış bir kilisedir aslında. İnşa edildiği tarih kesin olarak bilinmemekle birlikte 6. yüzyılda İmparator Justiniaus tarafından şehir dışında harabe durumda olan bir şapelin yerine yeniden inşa ettirildiği düşünülmekte.
^İstanbul'da Ayasofya'dan sonra hem iç dizaynıyla hem de zengin tarihiyle beni en çok etkileyen ibadethanedir. Gittiğinizde mutlaka tavan kısmındaki fresklere ve mozaiklere göz atmayı unutmayın ki zaten yukarı bakmaktan gözünüzü alamayacağınızı garanti edebilirim!


^İsminin kökenine dair iki farklı görüş bulunuyor. Bunlardan ilkine göre, Khora, her türlü sınırları aşan bir âlemi simgeliyor ve o dönemde Tanrı’nın sınırsızlığını tasvir eden tarifler Îsâ ile Meryem’e de yakıştırılmış. Bu nedenle de yapının içindeki İsâ ve Meryem’i tasvir eden mozaiklerin her ikisinde de İsâ ve Meryem’in isimlerinin yanında “Khora” kelimesi geçiyor. Diğer görüş de yapıya Konstantin surlarının dışında yer almasından dolayı “Khora” adının verilmiş olduğudur. "Khora" etimolojik anlamda bir yerleşim yerinin dışını, taşrayı belirtiyor. Türkçede “köy” anlamındaki karyeden gelen kariye de bir nevi bunun tercümesidir.




^Kiliseden camiye dönüştürülmesinden sonra, içindeki Hristiyanlık sembolleri, yazılar, bütün freskolar, mozaikler ince bir boya ve kireç badanası ile yapı tahrip edilmeden örtülmüş, bu sayede günümüze kadar ulaşmıştır
^Cuma günleri sadece ibadet için açık oluyor. Onun dışında haftanın her günü 9.00-18.00 arasında ziyaret açık ancak namaz vakitlerinden 15 dakika öncesinde ve namaz süresince ziyarete kapatıldığını da unutmayın!








Molla Zeyrek Camii (Pantokrator Manastırı)
^Zeyrek Camii ya da diğer adıyla Pantokrator Manastırı, Ayasofya'dan sonra İstanbul'da ayakta kalan Bizans dönemine ait en büyük dinî yapı olması dolayısıyla mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir ibadethane.
^1986 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası listesine dahil edilen Molla Zeyrek Cami, paranormal birtakım efsanelere de konu olmuş. Geçmişte bu bölgenin sakinleri, parkın bulunduğu yerde eski bir ahır olduğunu ve geceleri ahırdan çığlık seslerinin duyulduğunu söylermiş. Ayrıca, ahırın altından Ayvansaray’a giden bir tünelin olduğu da rivayet edilir.
^Kilise, 1118-1124 yılları arasında Bizans İmparatoru II. Ioannis ve ailesi tarafından yaptırılmış ve “Her Şeye Kadir İsa” ya adandığından o dönemlerde ismi “Hristos Pantokrator’a” ithafen Pantokrator olmuş. İstanbul’un fethinden sonra kilise binaları çoktan harabe haline geliyor ve hatta hapishane olarak bile kullanılmaya başlanıyor. Bu dönemde, Hazırcevap Mehmet Efendi olarak bilinen bir alim, bu kilise ve etrafının cami ve medreseye çevrilmesini emrediyor ve Hazırcevap Mehmet Efendi’yi de buraya baş öğretmen olarak atıyor. Hazırcevap sıfatının karşılığında Zeyrek adını alan, bilgeliğinden ötürü de Farsça Molla olarak anılan Mehmet Efendi sayesinde burası hem cami hem de medrese olarak varlığını sürdürüyor. Caminin bugünkü ismi de aslında buradan geliyor. Kiliseden cami ve medreseye dönüştürülmesi de aynı zamanda burayı hem İstanbul’da camiye dönüştürülen ilk kilise hem de Osmanlı’nın İstanbul’daki ilk eğitim kurumu olarak tarihe geçiriyor.
^Bir tür Hıristiyan külliyesi olarak da tanımlayabileceğimiz bu yapı, temelde 3 kilisenin birleştirilmesiyle ortaya çıkmış. Zamanında bünyesinde şapel, kütüphane, hastane, göz sağlığı merkezi ve huzur evi türünde farklı kompleksler de bulunduruyormuş.
^Caminin hemen önünde Haliç’ten Süleymaniye Camisi’ne kadar uzanan panoramik şehir manzarası sunan bir kafeteryası var. Namaz vakitlerinde ziyarete ara verilebilir ancak bunun dışında haftanın her günü 9:00-18:00 arasında ziyaret edebilirsiniz.


Hırka-i Şerif Camii
^Hırka-ı Şerif'in (İslam peygamberi Hz.Muhammed'in Veysel Karani’ye hediye ettiği hırka) muhafaza ve ziyaret edilmesi için padişah Sultan Abdülmecid tarafından 1851 yılında yaptırılan camii. bu kutsal emanetin korunduğu yer olması itibariyle İstanbul’un dini folkloru bakımından özel bir öneme sahip.


^Mihrap, minber, kürsü koyu kırmızı renkli breş taşından rokoko tarzda yapılmıştır. Türkiye’de Hereke’de çıkarılan bu taşa, Osmanlı mimari süslemelerinde hemen hemen hiç rastlanılmaz.
^Camii, hafta içi 10.00-18.00 saatlerinde, hafta sonu ise 9.00-18.00 saatlerinde ziyarete açık. 8 parçadan oluşan ve 1,20 cm uzunluğundaki Hırka-i Şerif'i görmek için her yıl Ramazan ayının ilk cuma günü gelmeniz gerekiyor. Ramazan ayı boyunca da hafta içi saat 10.00-17.00, hafta sonu ise 9.00-17.30 arası ziyarete açık.




Beyazıt Camii
^Beyazıt Camii veya Beyazıd Camii olarak da bilinen bu camii, Sultan II. Bayezid tarafından 1506 yılında yaptırılmış. Yapı, İstanbul’un merkezi bir yeri olan Bayezid semtinde bulunup Bizans zamanında Theodosius Forumu olarak bilinen şehrin en büyük meydanında yer almaktadır.


^İstanbul'da orijinalliğini koruyan en eski selatin camii (Osmanlı İmparatorluğu döneminde sultanların yaptırdıkları camilere verilen isim) olarak kabul edilir. II. Bayezid'in mezarını da camiinin avlusunda ziyaret edebiliyorsunuz.
^İstanbul Üniversitesinin tam karşısında geniş avlusuyla ve rengarenk sütunlarıyla yolunuz Beyazıt'a düşerse mutlaka ziyaret edin derim. Namaz vakitleri haricinde haftanın her günü ziyaret edebilirsiniz.




Mihrimah Sultan Camii (Fatih)
^Öncelikle, Mihrimah Sultan’ın isteği üzerine aynı adlı iki cami yaptırıldığını ve birinin Fatih'te birinin ise Üsküdar'da konumlandığını belirterek girizgahı yapmamda fayda var ki rotanız şaşmasın... Edirnekapı'da yer alan bu Mihrimah Sulan Camii, Mimar Sinan tarafından 1562-1565 yılları arasında yaptırılmış ve aslında Kanuni Sultan Süleyman’ ın kızı Mihrimah Sultan’ a adanmış.
^Mimar Sinan camilerin yapılacağı konumu belirlerken takdir hakkını öylesine stratejik ve romantik biçimde kullanmış ki, ilkbahar aylarında güneş (Mihr) Edirnekapı’daki camiinin üstünden batarken, ay (Mah) Üsküdar’daki caminin iki minaresi arasından doğduğundan Mihrimah Sultan ’ın ay ve güneş anlamına gelen adına gönderme yapmak için hesaplayarak bu konumu seçtiği rivayet ediliyor... Sırf, Mimar Sinan'ın doğayla sanatı birleştirme biçiminin sanatına yansımasını görmek için bile bu camiiyi ziyaret etmelisiniz!
^Haftanın her günü 9.00-18.00 arasında ziyaret edebilirsiniz.
^Üsküdar'daki cami, İstanbul'un yedinci en yüksek tepesinde konumlanmış ancak Edirnekapı'daki bu cami, gözden uzak bir konuma inşa edilmiş ve uzun süre tek başına kule gibi kalmış. Bunun sebebinin ise yine Mimar Sinan'ın subliminal bir mesajına dayandığı rivayet ediliyor: Mihrimah Sultan'a olan gizli aşkının bir temsili olarak iki camiinin konumunu bu şekilde belirlemiş ki güneş, her yıl Mihrimah Sultan'ın doğum günü olan 21 Mart'ta Edirnekapı'daki caminin tek minaresinin arkasından batıyor ve eğer iki Mihrimah Sultan Camisini aynı anda görebileceğiniz bir yer bulursanız bu romantik gün batımına tanıklık edebilirsiniz!


Ayın Biri Kilisesi
^Kilise, 1921 yılında inşa edilmiş olup, her ayın ilk günü binlerce insan tarafından ziyaret edildiği için halk arasında “Ayın Biri Kilisesi” olarak anılır. Fatih'in Vefa semtimde yer aldığından halk arasında bilinen diğer adı da Vefa Kilisesi.


^Normalde yalnızca Salı ve Perşembe günleri 9.00-17.00 arasında ziyaret edebiliyor şeklinde bir bilgiye rastladım ancak garanti olması adına ayın birinde ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Yurt içinden ve yurt dışından dilek dilemek için gelenler nedeniyle ziyaret akınına uğradığından eğer erken saatlerde gelmezseniz uzun kuyruklarda beklemek zorunda kalacağınızı da unutmayın derim.


^Ayın Biri Kilisesi ile ilgili enteresan iki farklı hikaye var. Bunların ilki, kilisenin Rum bir aile tarafından satın alınması ile başlıyor. Evin aile üyelerinden biri olan Maria, gece rüyasında Meryem Ana’yı görüyor ve bu rüya ile birlikte evin yani kilisenin altında ayazma (Rumların kutsal saydıkları kaynak, pınar ya da kuyu) olduğu ortaya çıkıyor. Uyandıktan sonra durumu ailesine anlatan kız sayesinde eve ilgi artıyor ve evin altı detaylı olarak araştırılınca gerçekten bir ayazma olduğu keşfediliyor. Akabinde ev özel olarak kiliseye dönüştürülüyor. Diğer hikayeye göre ise yılda adını aldığı gibi yalnızca 1 kez ve bir ayda toplanıp ayin yapılması ve dua edilmesidir. Hristiyan inancına göre gerçekleştirilen bu ayin, her yıl Ocak ayının ilk gününde gerçekleşiyor.
^Her ayın birinde geldiğinizde dileğinizi dilerken usulüne göre dilemeniz gerekiyor. Şöyle ki, kiliseden anahtar alan herkes dilediğini dileyip bu anahtarı dileği gerçekleşene kadar yanında taşıyor. Dileği gerçekleştiğinde de anahtarı getirip kiliseye bırakıyor.


Balat Renkli Evler ∼ Merdivenli Yokuş Evleri
^Şimdi, benim İstanbul'da gezmekten ve sokaklarında kaybolmaktan en çok keyif aldığım kültür mozaiği Balat'ın temel bitki örtüsü olan renkli evlerinden bahsetmek istiyorum!




^İstanbul'un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmed tarafından kentte inanç ve ticaret özgürlüğünün hakim olması adına İstanbul'un ticari ve kültürel merkez haline gelmesini amaçlanmış. Bunun üzerine Mora, Akdeniz adaları ve Avrupa'ya göç etmiş Bizans'ın soylu ailelerinin bir kısmı, İstanbul'a dönerek Fener'e yerleşmiş. Zamanla Fener ve çevresi, varlıklı Museviler'in ve Rumların ikamet ettiği bir bölge haline gelmiş. 17. ve 18. yüzyıllarda Rum aristokrat aileleri, patrikhane çevresinde ve Cibali - Balat arasındaki kıyı boyunda görkemli konak ve yalılar yaptırmış.
^Eski adı Rumca “saray kapısı'” anlamına gelen “Palation” kelimesinden gelmiş olan Balat’ın zengin Bizans geçmişi, semtin kültürel dokusunu şekillendirmiş aslında. Bugün hâlâ önemli bir Musevi nüfusuna ev sahipliği yapan Balat'a 15. yüzyılda İspanya’dan sürgün edilen Sefarad Yahudileri (Yahudi-Roma savaşlarından sonra zorunlu göç ile İberya yarımadasına yerleşen ve 1492'de İspanya'dan çıkartılan Yahudi toplumuna verilen isim) de yerleşmiş.
^Eğer benim ki amatör ruhla da olsa fotoğrafçılığa merak sarıyorsanız, sokaklarıyla bir nevi renk paletine dönüşen açık hava sergisi olan Balat’ı mutlaka ziyaret etmelisiniz. Bonus olarak, Balat’taki sayısız antikacıda antika eserleri de keşfe dalabilir ya da konsept kafelerde keyifli vakit de geçirebilirsiniz...
^Renkli evleriyle ünlü bir diğer sokak olan Çorbacı Çeşmesi Sokak'ı de mutlaka ziyaret edin derim. Merdivenli Yokuş’tan aşağıya indiğinizde, bu sokakta daha da renkli evlerle karşılaşabilirsiniz. İlginç bir detay vermek gerekirse: UNESCO Dünya Mirası Listesi‘ne dahil edilen Balat’taki evlerin renkleri de rastgele seçilmemiş aslında. Renkli evler, bölgede yaşamış farklı toplulukları temsil ediyormuş. Mesela mavi renk, Yahudi topluluğunu; yeşil Yunanları ve kırmızı da Ermenileri simgeliyormuş. Bu renk seçiminin, Baltar'ın alamet-i farikası olan kültürel çeşitliliğin ve hoşgörünün bir göstergesi olarak görebilirsiniz. Balat’taki her rengin kendi sembolik anlamı olduğuna da inanılır. Şöyle ki, sarı mutluluğu, mavi ise kötülüklerden korunmayı temsil ediyormuş.


Haliç Sanat 1-2-3 (Fener Evleri)
^İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından şehre kazandırılan bir değer olan Haliç Sanat, tarihin sanatla buluştuğu birer sanat galerisi kisvesinde Haliç Sanat 1, Haliç Sanat 2 ve Haliç Sanat 3 olarak kapılarını açıyor. Buralara uğramadan önce Belediyenin sosyal medya hesabından sergilerin tarihlerine ve ziyaret saatlerine mutlaka bakın derim ki “Fener Evleri”nin her biri farklı sanatçıların mekanın dokusuna özel olarak kurguladığı sergileri kaçırmayın!




^Fener semtinde, Küçük Mustafa Paşa Mahallesi, Kadir Has Caddesi üzerindeki bu yapı aynı zamanda “Ceneviz Evi” olarak biliniyor. 18. yüzyıl sonrasında yapıldığı düşünülmekle birlikte taş ve tuğla kullanılarak örgülü olarak inşa edilmiştir.
^Pazartesi hariç haftanın her günü 9.00-17.00 arası ziyaret edebilirsiniz.


^Zemin kat, üst kat ve çatı terasından oluşan yapının zemin katı günümüzde cadde kotunun altında kalmıştır. Yapının içinde barok üslup özellikleri gösteren çeşitli süslemeler yer almaktadır. Buranın zemin katına Beltur hizmet veriyor; buradan da atıştırmalıklar alabilirsiniz.
Haliç Sanat 1
Haliç Sanat 2


^Fener tramvay durağının karşısında, Abdi Subaşı Mahallesi, Sadık Ahmet Caddesi ile Abdülezelpaşa Caddesi’nin kesişiminde bulunan bu yapının arka cephesinde Haliç Surları ile komşudur. Zamanında aynı noktada “Petrion Hisarı”nın yükseldiği ve yapının, Petrion Hisarı’nın Petri Kapısı’nın olduğu yerde inşa edildiği tahmin ediliyor.


^18. yüzyıla yapıldığı tahmin edilen bu yapı, ara katıyla birlikte iki kattan oluşuyor ve yapının içindeki bitkisel motifler de estetik mimarisini gözler önüne seriyor.
Haliç Sanat 3
^Fener semtinde, Balat Mahallesi, Mürsel Paşa Caddesi üzerinde konumlanan yapının 18. yüzyılda yapıldığı tahmin ediliyor. Taş ve tuğla kullanılarak örgülü biçimde inşa edilen bu yapı, zemin katla birlikte toplam üç katlı. Birinci kat duvarlarında bitkisel motifler ile perde motifleri dikkat çekici. Mimari kurgusu nedeniyle kompleks bir bütünsel yapının parçası olduğu tahmin edilen yapının, iç mekân özellikleri sonradan yapılan düzenlemelerle kısmen orijinalliğini kaybetmiş olsa da yine de mistik ve rustik yapısıyla ziyaret edilesi!






Monologlar Müzesi
^Eskiden Yuvakimyon Rum Kız Lisesi’nde olan Monologlar Müzesi bir süredir yeni adresinde, yine Balat’ta ancak bu sefer Mürselpaşa Caddesi numara 163’te bulunan mekanda. Binasının kendine has bohem ve noir bir filmden fırlama bir ambiyansı var; gösteriden bir yarım saat önce gelip içeriyi gezmenizi öneririm...




^Monologlar Müzesinde tüm performanslar aynı zamanda başlıyor ve bitiyor. Burayı ilgi çekici kılan detay da bu aslında; gittiğinizde bir odada farklı bir dilde ağıt yakan bir solo performansı izlerken diğer bir odada komedi sosuna batırılmış, ironik ve trajikomik yönleri ağır basan bir gösteriye denk gelebiliyorsunuz!
^Toplamda 7 monoloğun yer aldığı müzedeki gösterilen hepsini dilerseniz ara ara ziyaret edip görebilir, ya da 4 tane seçip tamamını da izleyebilirsiniz. Hatta, istediğiniz eserin önünde dilediğiniz kadar durabilirsiniz.




Bulgur Palas
^Nam-ı diğer Bolulu Habib Bey Konağı, Fatih’te, şehrin yedinci tepesi olarak tanımlanan Kocamustafapaşa Tepesi’nde konumlanıyor. Dönemin Bolu Milletvekili Mehmet Habib Bey tarafından 1912 tarihinde İtalyan Mimar Giulio Mongeri’ye yaptırılan konağın “Bulgur Palas” olarak anılmasının sebebi tahıl ticaretiyle zenginleşen Bolulu Mehmet Habib Bey’in “Bulgur Kralı Habib Bey” olarak ün salması.




^Konağın yapımı süresince ekonomik açıdan büyük bir yükün altına giren Mehmet Habib Bey’in ödeyemediği borçları nedeniyle 1926 yılında Osmanlı Bankası’na devredilen yapı, uzun yıllar Osmanlı Bankası arşivi ve banka çalışanlarının konutu olarak kullanılmış. Osmanlı Bankası’nın 2001 yılında özel bir bankaya devredilmesini takiben yapının mülkiyeti de el değiştirmiş. Özel bir mülk olması sebebiyle ziyarete kapalıyken 2021 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından satın alınarak ziyaret açılmış.
^Bulgur Palas'ın seyir terası ise tarihi yarım adasını kuşbakışı seyre dalmak için keyif dolu bir deneyim sunuyor. En üst kata sergilenen eserleri göre göre çıkıp manzarayı da deneyimlemeden dönmeyin derim...


^Pazartesi hariç her gün 10.00-19.00 arasında ziyaret edebilirsiniz. Kütüphanesi ise her gün 21.00'a kadar açık. Burada sergilenen özel sergiler için muhakkak gelin derim ancak kütüphanesi ve yanıbaşındaki İstanbul Kitapçısı'nda da vakit geçirmek oldukça keyifli olduğundan buraları de es geçmeyin!




Sağır Han ∼ Eirene Sanat Galerisi
^Büyük Valide Han olarak da bilinen Sağır Han, tahminen 17.yüzyılda inşa edilmiş. Mimari kesin olarak bilinmemekle beraber Evliya Çelebi'ye göre bu hanın Osmanlı padişahı IV. Murat'ın annesi Kösem Sultan tarafından Mehmet Paşa Sarayı'nın yerine inşa ettirilmiş.


^Evliya Çelebi, han yapılmadan önce burada bulunan Cerrah Mehmet Paşa'nın sarayına ait bir tepe köşkü olarak nitelendirilen Irene Kulesi, Büyük Valide Han'ın üçüncü avlusunda bulunuyor. Kulenin ismini nereden aldığı ile ilgili çeşitli rivayetler mevcut. Yüzyıllar önce burada bulunan Romalıların savaş sırasında Ruslardan yardım alarak bu bölgeyi savunduğu söylenir. Bunun üzerine de bu kulenin adının barış Tanrıçası anlamına gelen "Eirene" kelimesinden geldigi düşünülür. Bir diğer rivayete göre ise 16. yüzyılda İstanbul'a gelen seyyah Petrus Gyllius'un o bölgede yaşayan insanlardan duyup yapıya bu ismi koymuş.
^Pazar dışında haftanın her günü 10.00-19.00 arasında ziyaret edebilirsiniz. 1200 yıllık bir Bizans Kulesini çağdaş sanat galerisi tadında ziyaret etmek isterseniz buraya da yolunuz düşsün isterim!


^Han'a dair enteresan yaşanmışlıklara gelecek olursak: İlk yapıldığı yıllarda Kösem Sultan'ın hukuka aykırı yollardan topladığı servetinin bir kısmını bu handa saklanmış. İstanbul'da Kuran’ı Kerim’in ilk defa gizli olarak basıldığı yerlerden biri de yine Büyük Valide Han’daki İrani matbaalarıymış. Son olarak da, Uğur Yücel’in Ejder Kapanı filminden tutun da Olivier Megaton’un “Taken 2” ve James Bond’un başrolünde olduğu “Skyfall” filmin de Büyük Valide Han'dan sahneler yer almış.
^Tarih boyunca gözetleme kulesi, kilise, şapel, zindan ve hazine odası olarak kullanıldığından bahsedilir. Bunun yanısıra, tavanında "Kaburga kubbe" diye adlandırılan ve yapıldığı döneme göre oldukça zahmetli olan 24 oyuklu bir kubbesi de bulunuyor ki eskiden bu oyukların peygamber ve melek freskleri ile kaplı olduğu söyleniyor.




Büyük Yeni Han
^1764'te Büyük Valide Han'ın hemen çaprazına Sultan III. Mustafa tarafından inşa ettirilmiş ve üç katlı olan han, Büyük Valide Han’dan sonra İstanbul’un en geniş alana yayılan ticaret hanıdır.




^Döneminin hanlar bölgesinin en hareketli noktalarından biri olarak tanınan Tahtakale'de yer alan bu han, o dönemde kahvenin ilk işlendiği, depolandığı, kavrulduğu, öğütüldüğü ve satıldığı yer olarak bilindiğinden ayrı bir öneme sahip.
^Han'ın nostaljik ve esrarengiz atmosferi burada birçok yapıma ev sahipliği yapmasına neden olmuş: Han'da, Salkım Hanım'ın Taneleri (1999), Gönül Yarası (2005), Takva (2006), Ejder Kapanı (2010) ve Fatmagül'ün Suçu Ne (2010-2012) gibi birçok film çekilmiş. Bunlara ek olarak, benim de senaryosuyla ve oyunculuklarıyla en beğendiğim dizilerin başında gelen ‘Ezel’ in akıllara kazınan sahnelerinin bir bölümü de yine burada çekilmiş.


Beta Yeni Han
^Günümüze kadar gelen birçok tarihi belgede farklı isimle anılan han, sırasıyla Emin Han, Tahmis Han, Hasırcılar Han ve Yeni Han adlarını almış.
^Pazar dışında haftanın her günü 7.30-20.00 arasında ziyaret edebilirsiniz. Burada bir çay ya da kahve yudumlamak şehrin kaosundan bir nebze olsun nefes almanız için biçilmiş kaftan!


^1671 yılında Kazasker Abdülkadir Efendi Vakfı tarafından vakfedilen Yeni Han'in temelerinin 17. yüzyılın başlarında atıldığı belirlenmiş. Geçirdiğ birçok tahribat sonrasında sürekli onarılsa da günümüze yalnızca tek katı büyük hasar görmeden gelebilmiş.


^Döneminin hanlar bölgesinin en hareketli noktalarından biri olarak tanınan Tahtakale'de yer alan bu han, o dönemde kahvenin ilk işlendiği, depolandığı, kavrulduğu, öğütüldüğü ve satıldığı yer olarak bilindiğinden ayrı bir öneme sahip.
^Türk kahvesi kültürünü herkese tanıtmak için bir de Türk kahvesi seremonisi adı verilen bir gösteri de yapılıyor: 1554 yılına ithafen haftanın 4 günü saat 15:54'te bu seremoniyi de izleyebilirsiniz.


Sirkeci Tren Garı
^Yıllarca İstanbul’a gelenlerin ilk duraklarından birisi olan Sirkeci Tren Garı, II. Abdülhamid döneminde 11 Şubat 1888'te büyük bir törenle temeli atılan ve 3 Kasım 1890’da da hizmete açılan nostaljik bir gardır.




^Burada aynı zamanda Demiryolları Müzesi de bulunuyor. Atatürk’ün 1928 yılında “Harf Devrimi”ni anlatmak için gittiği Kayseri seyahatine ait hareket cetveli gibi önemli eserler sergileniyor. Son seferinde Orient Ekspresi yolcularına hediye edilmek üzere bastırılan madalyonlardan birinin de yer aldığı İstanbul Demiryolları Müzesini Pazar, Pazartesi ve bayram günleri ile öğle tatilleri dışında her gün 9.00-17.00 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz.
^Paris'ten kalkan Şark Ekspresi ya da daha meşhur adıyla Orient Express uzun yıllar boyunca bu istasyona yolcu indirmiş ve buradan yolcu almış. Binanın ön cephesindeki büyüleyici anıtsal giriş kapısının iki tarafında yer alan saat kulelerinin üç cephesinde Paris'ten getirilen kare kadranlı saatler yer alıyor ve bu saatlerden biri hala çalışır vaziyetteymiş.


Sepetçiler Kasrı
^Topkapı Sarayı'nın deniz kıyısına yapılmış köşklerinden biri olarak Sultan İbrahim tarafından 1643 yılında yaptırılmış.


^Pazar dışında her gün 8.30-17.30 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz.
^Cumhuriyet Döneminde ecza deposu olarak faaliyet göstermiş ancak sonraları uzun yıllar hiç bir amaçla kullanılmamış; yani adeta kaderine terk edilmiş. 1980 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü burayı restore ederek Uluslararası Basın Merkezi yapmış. Daha sonra farklı amaçlar için de kullanılan Sepetçiler Kasrı 2011 yılında alınan kararla günümüzde artık Yeşilay Genel Merkezi olmuş.
^Sepetçiler Kasrı'nın tarihsel önemine değinmek gerekirse; saraya ait kayıkların bulunduğu yerde olmasından dolayı buradan geçen demiryolunun Topkapı Sarayı ile bağlantısını kesmeden önce sultanların kayıklarının burada korunmasıdır. Bazı kaynaklara göre ise Osmanlı sultanları donanmanın sefere çıkış ve dönüşünü buradan seyrederlermiş.
^Sepetçiler Kasrı'nın isminin nereden geldiğine dair çeşitli rivayetler var. Bir rivayete göre, Edirne Sarayı'nda yükseltilmiş fevkani (eğimli bölgelerde kurulmuş ibadethaneler) yapılara Sepetçi veya Sultani ismi verildiğinden bu kasra da Sepetçi denilmiş. Bir başka söylentiye göre de Sultan İbrahim, Kasrın arkasında bulunan hasırcı ve sepetçi esnafını koruduğu ve buradaki eski köşkü yeniden yaptırmaya karar verdiğinde sepetçi esnafının yardımlarını unutmadığından Kasra bu isim verilmiş.


DOĞAL ROTALAR


Gülhane Parkı
^Eminönü'de Topkapı Sarayı ve Sarayburnu arasında yer alan Gülhane Parkı, Osmanlı Devleti’nde Topkapı Sarayı’nın dış bahçesi olarak kullanılırmış ve ismini içindeki güllerden almış. Türkiye'de modern cerrahinin kurucusu olarak bilinen hekim ve İstanbul eski Belediye Başkanı Cemil Topuzlu Paşa zamanında düzenlenerek 1912 yılında park haline getirilmiş ve halka açılmış.


^Haftanın her günü 24 saat açık olan bu parkı özellikle 1-30 Nisan arasında Gülhane Parkı da dahil olmak üzere 5 farklı noktada (Emirgan Korusu, Sultanahmet Meydanı, Göztepe 60. Yıl Parkı ve Hidiv Korusu) düzenlenen lale festivali zamanında ziyaret etmenizi öneririm!
^1912 yılında park haline getirilerek halkın hizmetine açılan park, tarihimiz açısından birçok önemli olaya tanıklık etmiş: Tarihimizde demokratikleşmenin ilk somut adımı olan Tanzimat Fermanı, 3 Kasım 1839'da Abdülmecid döneminde Mustafa Reşit Paşa tarafından burada okunmuş ve bu nedenle fermana Gülhane Hatt-ı Hümayunu da denilmektedir. Yine, Sarayburnu kısmında Atatürk'ün Cumhuriyetten sonra dikilen ilk heykeli burada bulunur ki bu heykel Atatürk'ün halka latin harflerini ilk defa bu parkta 1 Eylül 1928 tarihinde göstermesine ithafen yaptırılmıştır. Bunun yanısıra, Atatürk'e "Başöğretmen" sıfatı da burada verilmiş ve Atatürk'ün naaşı Ankara'ya gönderilirken, İstanbul'daki son tören de yine bu parkın Sarayburnu bölümünde 19 Kasım 1938 tarihinde yapılmış.
^Parkın girişinde sağ tarafta İstanbul belediye başkanlarının büstleri bulunuyor ve parkın ortasından her iki tarafı yüksek ağaçlarla bezenmiş bir yol geçiyor ki tam da buradan geçerken Cem Karaca'nın meşhur Ceviz Ağacı şarkısı çınlar sürekli kulağımda... Bu yolun sağında ve solunda ise dinlenme yerleri bulunuyor. Boğaza doğru inen yokuşun hemen sağında bir Aşık Veysel heykeli bulunuyor.
^Alemdar Caddesi yönünde iki çeşme bulunan kapıdan sol taraf Gülhane Parkı’na; sağ tarafta kalan yokuş ise direkt İstanbul Arkeoloji Müzesi, Eski Şark Eserleri Müzesi ve Çinili Köşk’e çıkıyor. Hazır parkın huzurunu ruhunuza solumuşken bu nadide müzeleri de ziyaret etmenizi özellikle öneririm...
^Parktan çıkış yapmadan sağ taraftaki yokuşu takip ettiğinizde ise 15 metre yüksekliğinde Gotlar Sütunu bulunuyor. Gülhane Parkı Sarayburnu girişinde bulunan ve Roma döneminden günümüze kadar hiç değişikliğe uğramadan gelen en eski abidedir. İsmini, sütunun kaidesinde bulunan yazıdan alan anıtın 4. yüzyıldan kaldığı düşünülüyor. Kim tarafından yapıldığı tam olarak bilinmemekle birlikte kaidede yer alan kitabedeki “Gotları yenmemizle geri dönen talihe” yazısından, sütunun Gotlara karşı kazanılmış bir zafer sonrasında dikildiği anlaşılıyor.








Saraçhane Parkı
^Bozdoğan Kemeri’nin hemen ön tarafında yer alan Fatih Parkı’nın ortasında bulunan, Fatih Sultan Mehmet’in atı ile bir kemeri aşması suretiyle İstanbul’u fethetmesini, diğer tarafta hocalarını tasvir eden anıtı görebilirsiniz.
^Haftanın her günü 24 saat açık olan bu parka yolunuz Ayın Biri Kilisesi'ne düştüğünde Bozdoğan Kemeri'nden de geçerseniz soluklanmak için uğrayabilirsiniz.


Yorum ve Önerilerinizi Aşağıya Bırakabilirsiniz!
İçeriklerimi nasıl bulduğunuzu ya da görmek istediğiniz yeni konuları benimle paylaşın ki görüşleriniz, önerileriniz veya eleştirileriniz eşliğinde siteyi birlikte şekillendirelim.
Nomadictionary
Bu sitedeki tüm içerikler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserlerini Koruma Kanunu ve Digital Millennium Copyright Act (Dijital Binyıl Telif Hakkı Yasası) uyarınca koruma altında olup Site Kullanım Koşulları'nda da belirtildiği üzere izinsiz olarak kopyalanamaz, alıntı yapılamaz, başka yerde yayınlanamaz.

